Panel Sunumları

“GLOBAL KRİZİN SEKTÖREL YAYINCILIĞA ETKİLERİ 

VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ PANELİ”

AÇIŞ KONUŞMASI

26.5.2009

Giriş:

Sektörel yayıncılığın değerli temsilcileri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sektörün sorularının çözümü için var olan İstanbul Ticaret Odamıza hoş geldiniz.

Bugün burada sektörel yayıncılığın sorunlarını masaya yatırıp, çözüm önerilerini tartışacağız.

Kriz Hakkında Kısa Bilgi

Dünyada Kriz:

Bir süredir tüm dünyayı saran bir kriz ortamında yaşıyoruz. Finansal kaynaklı olmasına rağmen istisnasız tüm sektörleri olumsuz etkileyen olağanüstü bir kriz bu… üstelik bu kriz ortamını bir süre daha yaşayacağımız kesin. Bu gibi süreçlerde nasıl davranılacağının bilinmesinin hayati bir önemi var. Tanımlama kriz, yani olağandışı bir durum. Bu nedenle gerçekleştirmek üzere olduğumuz toplantının önemi bizce çok büyük.

Değerli sektör temsilcileri, kıymetli katılımcılar;

İçinde bulunduğumuz kriz bizim de dünyanın da daha önce yaşadığı krizlere benzemiyor. Uzun uzun durum tespiti yapmak istemiyorum. Ancak birkaç rakam vererek durumun vahametine dikkat çekmek isterim.

Bugün 130 ila 155 milyon kişi aşırı yoksulluk sınırına, 44 milyon çocuk da açlık sınırının altına düşmüştür.

İşsizlik, krizin merkezi Amerika’da son 26 yılın en üst seviyesine ulaşmış, Nisan sonu itibarı ile %8.9’u bulan işsizliğin yıl içerisinde %10’a ulaşmasının beklendiği söylenmekte.

Türkiye’de ise, TÜİK’in Şubat ayı verilerine göre resmi işsizlik oranı %16,1 ile rekor seviyededir.

Ekonomik büyüme hızlarına bakıldığında 116 gelişmekte olan ülkenin 94’ü yavaşlama göstermektedir.

Devletler bu şartlar altında ekonomilerini ayakta tutma mücadelesi vermektedir. Dünyada kriz dolayısıyla bugüne kadar kamuoyuna açıklanan paketlerin toplam değeri 15 trilyon doları bulmaktadır.

Türkiye’de Kriz:

Ülke rakamlarına bakarsak;

Küresel krizin etkisiyle 2009 yılında ihracatımızın %17, ithalatımızın ise %25 daralacağı tahminleri yapılmaktadır. 2008 yılında ihracatımızın 132 milyar $ olduğu düşünüldüğünde, tahminlerin gerçekleşmesi durumunda 2009 yılı ihracat rakamının 110 milyar $, ithalatın da 150 milyar $ olacağı düşünülmektedir. Bu durumun tek iyi yanı, ithalatımızın ihracatımızdan çok daha hızlı düşmekte olması, dolayısıyla dış ticaret açığımızın da hızla daralmasıdır.

Reel kesim borcunu döndürebilmektedir. Merkez Bankası’nın rezervleri güçlü durumdadır (65 milyar $’ın üzerinde). Ayrıca IMF anlaşması ile önemli bir kaynak girişi olması beklenmektedir. (30–40 milyar $ seviyeleri dile getiriliyor)  dolayısıyla bir ödemeler dengesi ya da döviz krizi söz konusu gibi görünmemektedir.

2008 yılında 18 milyar $ doğrudan yatırım çeken Türkiye’ye 2009’un Ocak ayında 1,1 milyar $’lık giriş olmuştur ve bu 2008’in Ocak ayında giren miktarla neredeyse aynıdır. 2009 yıl sonu itibarı ile beklenen giriş 10 milyar $’dır. Yatırımcıların, nereye, ne şartlarda, hangi araçlarla yatırım yapacakları konusunda her zamankinden daha temkinli oldukları göz önünde bulundurulduğunda bu iyi bir rakamdır.

Büyüme potansiyeli ve istekli durmamıza karşılık, dünyada artmakta olan dış ticarette korumacılık eğilimi hem uluslararası ticaret, hem dünya ekonomisinin büyüme performansı açısından önemli bir tehlike olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira Türkiye, dışa açıklık oranı yüksek ve büyük oranda ihracata dayalı ekonomiye sahip bir ülkedir. İhracatının yarısına yakın kısmını, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya gibi AB ülkelerine yapmaktadır. Bu ülke ekonomilerinin 2009 yılında ciddi biçimde daralacağı öngörülüyor.

Krize Karşı Genel Strateji Ne Olmalı?

Değerli arkadaşlar bu durumda Türkiye için izlenebilecek en makul strateji,

–  Daha fazla katma-değer yaratan ürünleri, girdilerde dışa bağımlılığı da azaltacak biçimde üretmek;

–  İhracatta tek bir pazara ağırlık vermemek ve dış pazarları çeşitlendirmek;

Komşu ülkeler ile ticarete önem vermektir.

Yayın dünyasının kıymetli temsilcileri,

İhracatın geliştirilmesinde ve yeni pazarlar bulunmasında sektörel yayınların büyük ölçüde olumlu etkisi olacağı şüphesizdir. Bu nedenle yurtdışına yönelik hazırlanan sektörel yayınların desteklenmesinin doğru olacağı düşüncesindeyim. Bu konuda sizlere destek vermek, birlikte hareket etmek bize mutluluk verir.

İhracatın yanında, iç pazarda talebi canlandıracak ve istikrarlı kılacak tedbirlere ihtiyaç vardır. Bir süredir bu doğrultuda atılan adımları izliyor ve devamı için çaba sarf ediyoruz. KDV ve ÖTV indirimlerinin etkisi takip edilmeli, gerekirse süresi yeniden değerlendirilmeli ve uzatmalıdır. Ayrıca diğer önemli sektörlere de benzer vergi indirimleri yoluyla destek olunmaktan kaçınılmamalıdır (Örneğin turizm, inşaat, zücaciye, özellikle de reklam gibi). Reklam için “özellikle” vurgusunu yaptım. Çünkü reklamın bizim sektörümüz de dahil olmak üzere, birçok sektörün canlanmasına doğrudan etki edeceğine inanıyoruz. İTO olarak bu konuda da girişimlerimiz devam etmektedir.

Uzun vadede ise artık Türkiye kendine yeni bir üretim ve kalkınma modeli oluşturmalıdır. Dış kaynaklara bağımlılık azaltılmalı, Türkiye kendi iç kaynakları ile kalkınmayı özendirecek bir model uygulamalıdır.

Bugüne kadar bilinçli olarak uygulanmasa da, fiiliyatta geçerli olan “Yüksek Faiz-Düşük Kur” modelinden farklı bir patikaya ihtiyaç vardır. Şu anda enflasyondaki düşüşe paralel olarak faizlerde de ciddi bir gerileme söz konusudur. Merkez Bankası da gelişmeleri doğru okumakta ve politika faizini hızla indirerek doğru bir yol izlemektedir. Kur ise bir miktar yukarı gelmiştir. Yani “Düşük Faiz-Yüksek Kur” denebilecek bir duruma gelinmiştir. Ancak, küresel ekonomi tekrar toparlanmaya başladığında, küresel likidite koşulları düzelecek ve risk iştahı tekrar artacak. Bu durumda Türkiye’ye (ve diğer gelişmekte olan ülkelere) tekrar yabancı sermaye girişleri olduğunda, bu kur üzerinde baskı yaratacak. Bu durumda kurun rekabetçi düzeylerde tutulmasını sağlayacak bir politikaya ihtiyaç vardır.

İTO Olarak Biz Ne Yaptık?

Değerli SEYAD üyeleri ve yayıncılar;

Bu koşullara karşılık, biz İTO olarak, işletmelerimizin kriz ortamının getirdiği durgunluktan daha az etkilenmelerini sağlamak için projeler geliştirmeye başladık.

Krizin ilk olumsuz yansımalarının ülkemizde hissedilmeye başladığı Kasım-Aralık 2008 döneminde şehrimizde alışverişi canlandırmak için İBB’nin desteğini de yanımıza alarak 34 dernek, 17.500 firma ve 80.000 satış noktasının katılımı ile “alışveriş için gün bugün” kampanyası düzenledik. Bu etkinliğin satışlara tam etkisini hesaplamak zor olmakla birlikte, görüştüğümüz kampanya katılımcısı firmalarımız %30 dolayında bir ciro artışı sağladıklarını belirtmişlerdir. Bu çok büyük bir orandır.

Piyasadaki likidite sorununa yönelik, firmalarımızın kaynak ihtiyacını karşılamak için bankalarla anlaşmalarımız sürüyor. En son 19 Mart 2009 tarihinde Denizbank ile yapılan anlaşma ile birlikte toplam 11 banka ve finans kuruluşu ile kredi anlaşması imzalamış bulunuyoruz. Bugüne kadar bu kaynaklardan kredi başvurularına aracılık ettiğimiz odamız üyesi sayısı 14.500’e ulaştı. Halk bankası ile yapmış olduğumuz anlaşma çerçevesinde 30 milyon tl odamız kaynağını üyelerimize uygun koşullarda aktardık. Geri dönüşlerle beraber bu kaynak yaklaşık 50 milyon tl’ye ulaşması beklenmektedir.

Yoğun girişimlerimizin de etkisi ile beyaz eşya ve otomotivde ciddi bir vergi indirimi oldu ve bu satışları büyük ölçüde artırdı. Konut sektöründe de gelişme sağlanabilmesi için ilave önerilerimizi iletmek üzere ilgili bakanlığı heyetimiz ziyaret etti. Ekonominin canlandırılması için makroekonomik tedbir önerilerimizi hükümete iletmeye devam ediyoruz. Bizzat başkanlığını yaptığım 30 kişilik bir heyet ile 17 Nisan’da maliye bakanlığı müsteşarlığı’nı ziyaret ettik. Sanayi ve ticaret bakanı’nı 15 Mayıs’ta odamızda ağırladık. Tüm bu temaslarda, somut getiri ve götürüleri hesaplı, öneriler içeren raporlar sunuyoruz. İTO olarak biz krizin en çok hissedildiği yerlerden biri olan İstanbul’da üyelerimizin yanında yer alarak, onlara hareket serbestisi sağlayacak alanı yaratmak için çalışmaktayız.

Burada bütün bu bahsettiğimiz koşullara rağmen üretimi durdurmamak ve sektörlerimizi Ar-Ge’ye ve yenilikçiliğe teşvik etmemiz önemlidir. Bu çabada sektörel yayıncılığın rolü tartışılmazdır.

Değerli arkadaşlar, sektörel yayıncılığın sorunlarının çözülmesi, tüm sektörlerin sorunlarının çözümüne katkı sağlayacaktır.

Sektörel Yayıncılık:

Sektörel yayıncılığın gelişmesi, tüm sektörlerin gelişmesini etkiler.

Ülkemizde sektörel ilk yayınlar 19. Yüzyılın sonunda yayınlanmaya başladılar. Ancak ekonomik liberalleşmeye paralel olarak, kalıcı yayınların 1980 sonrasında ortaya çıktığı söylenebilir. Bugün, çoğalan ve büyüyen alt sektörlere bağlı olarak dergi sayısı artmıştır. Kimi büyük sektörlere yönelik dergi sayısının gereğinden çok olduğunu söylemek bile yanlış olmayacaktır. Burada ortaya çıkması muhtemel sorun, aynı sektöre yönelik dergilerin rekabet içine girmesidir. Rekabet geliştirir. Ancak “haksız rekabet” tüm sektöre zarar verir. Bu nedenle çözülmesi gereken sorunlar sadece kriz kaynaklı değildir.

Yeni teknolojilerin piyasaya sunulmasının büyük bir hızla gerçekleştiği bu dönemde, sektörel yayınların önemi her zamankinden daha fazladır. Sektörlerimize olan katma değeri yadsınamayacak sektörel yayınlar, sektörlerin yegane iletişim platformlarıdır. Bu iletişim sadece iç piyasayı değil, dış piyasaya yönelik çalışmalar sayesinde ihracatımızı da olumlu yönde etkilemektedir. Ülkemiz piyasasını hem bizlere hem yurtdışına, üretim ve yatırım olanakları bağlamında tanıtmaya büyük yardımcı olan sektörel yayıncılığın hakkını teslim etmek gerektir.

Bizler İTO olarak sektörlere fayda ve katkı sağladığını düşündüğümüz sektörel yayıncılığın önünü açacak, etkisini artıracak düzenlemeler için sizlerle beraberiz. Hedefimiz dünya standartlarında yayıncılık olmalı. Çünkü Türkiye’nin hedefi dünyanın birinci lig ülkelerinden biri olmaktır.

Son Söz:

Sözlerime son verirken şunu özellikle vurgulamak istiyorum: İstanbul Ticaret Odası sizlerin yanındadır. Siz İstanbul Ticaret Odası’nın içindesiniz. Sorunlarınızın çözümü için, gelişmiş bir sektörel yayıncılık için, bugün bir araya geldik. Bundan sonraki adımları da birlikte atmaktan memnun oluruz. Çünkü aslında hepimiz aynı hedef için çalışıyoruz: Türkiye ekonomisini geliştirmek.

Unutmayın hepimiz aynı gemideyiz.

Panelimizin yaralarımıza merhem olması dileklerimle tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum.